Dolar 32,2081
Euro 34,8604
Altın 2.444,95
BİST 10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 16°C
Hafif Yağmurlu
Tekirdağ
16°C
Hafif Yağmurlu
Pts 17°C
Sal 18°C
Çar 18°C
Per 20°C

Kendilerini bir şey sanıyorlardı!

7 Ağustos 2023 10:18
A+
A-

Kendine “Ulu Manitu” havası veriyordu. Öyle ki sanki erişilmez biriydi. Makam arabası var, sekreteri var, her ay hesabına yatan dolgun bir maaşı vardı.

Konuşurken pek gülmez, akıl vermeyi pek severdi.

Eskiden muhabirlik yaptığı söyleniyordu ama ben daha bir yerde bir şey yazdığını hiç görmemiştim. Fakat sıfatı gazeteciydi.

Kişilik olarak kendine benzeyen tiplerden bir grup oluşturmuş, hep onlarla düşüp kalkıyordu.

Hepsi aynı kafadaydılar. Aralarından su sızmıyordu. Bırakın su sızmasını, hava bile girmiyordu. Öylesine bütün, öylesine sımsıkı bir ilişkileri vardı ki, görenler onları çok kadim dost sanıyordu.

Çünkü ahlaklı, namuslu ve mesleğinin tüm ettik kurallarına uyan, bu konuda herkese örnek oluyormuş havası veren görüntü sergilemek için azami derecede çaba harcıyorlardı.

Başkalarının yanında birbirlerine aşırı derecede nazik davranıp, saygı gösteriyor, kendilerini efendi, saygıdeğer kişiler olarak tanıtmaya çalışıyorlardı.

İşin aslına bakarsanız; içi boş, karakteri bozuk, menfaat peşinde koşan insan müsfetteleriydiler.

Bir araya gelmelerinin temelinde de menfaat vardı. Yoksa birbirlerini günahları kadar sevmezlerdi.

Yıllar içinde yaşadıkları yerde etraflarına öyle bir koruma duvarı örmüş, insanları öylesine sindirmişlerdi ki, onların “Çin Seddi”ni yıkacak, gözü kara, genç ve cengaver biri gerekiyordu. O da sonunda çıkıp geldi. İşte gerçek savaş o zaman başladı.

Artık kol kırılacak ama yen içinde kalmayacaktı. Dalkavukluk, yalakalık, yalamalık işe yaramayacak, adam kayırmanın sonu gelecekti.

Bunu yapmak, yapabilmek kolay değildi tabii… Cesaret isterdi, zeka isterdi, bilgi isterdi, en önemlisi de arkada güçlü bir dayı isterdi.

Neyse ki hepsi mevcuttu. Zaten onların gözünü korkutan da buydu. Nereden tutsalar ellerinde kalıyor. Nereye dokunsalar, parmakları yanıyordu.

Bir gün kapalı kapılar arkasında bir aradayken, orta boylu, en tipsiz olanları ötekilere, “abi, biz nasıl bir belaya çattık böyle? Aslında en başından biz, bunu kapımızdan sokmayacaktık. Uğraş dur şimdi…” dedi.

Fıçıya benzer olanı, “takmayın kafanızı, her şeyin bir yolu yordamı var. Buluruz bir çaresini” dedi.

Manitu ruhlu olan, “üzerine düştüğünüze değmez. Daha çok toy. Bizdeki tecrübe onda yok. Biraz ortalarda dolaşır, sonra yorulur, kendi yolunda gider” dedi.

Bıyık altında güldü, o ana kadar hiç ses çıkarmayan dördüncüleri. Sonra ağır ağır konuştu;

“Anlaşılıyor ki onu hiç tanımıyorsunuz. Ben çok iyi biliyorum… Onda hepimizi suya götürüp, susuz getirecek zeka, dünyaya kafa tutacak cesaret, her komployu boşa çıkaracak akıl var. Size tek söyleyeceğim şey, daha doğrusu önerim; onunla uğraşmayın. Yoksa siz zararlı çıkarsınız.”

Dedi ve ötekilerin ellerini sıkıp, ayrıldı.

Akşam bir kebapçıda birlikte kadeh kaldırıyordu, dördüncüyle, ötekilerin yüreğine korku salan genç gazeteci.

“Lan oğlum, sen ne yaptın öyle? Adamların senden ödü patlıyor” dedi, dördüncü, sırıtarak.

“Ne yapmışım ki abi?” dedi, genç. “İşimi yapıp, keyfime bakıyorum.”

“Bırak şimdi, ağız yapmayı. Sanki seni tanımıyorum. Konuştukları tek konu sensin. Bu yüzden kendine dikkat et. Ayağını kaydırmasınlar…”

Dördüncünün samimiyetine inanıyordu, genç. Ona çok iyiliği dokunmuştu.

“Merak etme abi” dedi. “Hepsini kanser etmeden gitmem buradan…”

“İyi” dedi, dördüncü. “Ne yaparsan haberim olsun. Her zaman yanında olduğumu da bil.”

“Sağ ol abi” dedi, genç.

Kafasına koyduğunu yapacaktı. Öyle de yaptı.

Kimi tamamen gitti, kimi de kıvrım kıvrım kıvranmaya başladı, yalnız ve çaresiz bir köşede…

Yıllar sonra, “Dinsizin hakkından imansız gelirmiş” derler, dedi, hikaye anlatıcısı, kahvesini yudumlarken.

Dördüncü, “senden korkulur oğlum” dedi, elindeki çatalı, önündeki yaş pastaya daldırdı.

 


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR