Lafımızı balla kesen nezaketsizler
Valla ne yalan söyleyeyim, ben böylesine daha önce hiç rastlamadım. Hem kibar hem yüzsüz hem de nezaketsiz.
Sohbet etmeye kalksan, tek kelime konuşturmuyor, dinlesen, bir türlü susmuyor… Ağzını açıp, bir iki kelime de ben edeyim desen, zaten yandın, lafını zırt pırt ağzına tıkıyor… Hem de nasıl tıkama; “kusura bakma, lafını balla kestim” deyip, destursuz dalıyor lafın içine.
Hani bir atasözü vardır “minareyi çalan kılıfını uydurur” diye, aynen öyle. Bunun kılıfı da “lafını balla kestim…”
Cümlemizi tamamlamamıza fırsat vermeden, kendisinin söyleyeceği çok daha önemliymiş de, unutmadan söyleme bahanesiyle, bizim lafı cart diye ortadan ikiye bölüveriyor.
Nezaketen susuyorum; belki söyleyeceği bitince, bana da konuşma fırsatı verir diye ama ne kelime…
Her konuyu benden iyi biliyor. Beni bırakın herkesten iyi biliyor. Dost meclisinde kim ağzını açsa, “dur bir dakika, ben varken, sen de kim oluyorsun” der gibi, hemen araya girip, “lafını balla kestim” kılıfını da nezaketsizliğinin üzerine geçirip, başlıyor konuşmaya.
Yahu arkadaş, bir insan her konuda her şeyi herkesten daha iyi bilmez ki.
Bir insan konuştuğu kadar dinlemesini de öğrenmeli. Dinleyip, kim, hangi konuda ne diyor diye anlamaya çalışmalı.
Herkes kendi söylediğini, yine kendisi dinleyecekse, o zaman insanlar neden bir araya geliyor. Dost sohbetleri neden yapılıyor. Arkadaş masaları neden kuruluyor. Aile ziyaretleri neden yapılıyor?
Otur evinde, karşına da büyükçe bir ayna koy, istediğin kadar konuş… Ne kimse sözünü keser ne de sen boş yere dilindeki balını, onun bunun lafını kesmek için kullanırsın.
Hadi kendimi boş verdim. Konuşmasam da olur. Ben insanları dinleyerek, öğrenmesini severim. Konuşmamdan keyif alan, sözlerimi önemseyen zaten dinler. Dinlemek istemeyene de zorla dinletecek halim yok. Ama bu herkese aynı şeyi yapıyor.
İnsanlar daha ağzını açıp “a” demeden, hemen araya girip, “pardon, lafını balla kesiyorum ama…” dedikten sonra, dinlendirmeyi hiç düşünmediği çenesi son sürat çalışmaya başlıyor.
Artık dinler misiniz, dinler gibi yapıp, gözünüz açık mı uyursunuz siz bilirsiniz.
Durum böyle yani…
Şimdi içinizden, “bu da taktı çok konuşanlara. Bırak insanlar içini döksün” diyeceksiniz ama ben de insanım be kardeşim. Bazen benim de içim şişiyor. Ben de konuşma ihtiyacı hissediyorum. Yaz yaz yaz… Nereye kadar? Bu gibiler yüzünden kendi ses tonumu unutmaya başladım.
Geçen gün bir toplantıda Tekirdağlı gazeteci ablamız Bedia İlerler, “sana, ‘ses tonunun, tiyatro oyuncusu Burçin Oraloğlu’na benziyor’ diyen oldu mu hiç?” diye sordu.
O zaman tam cevap veremedim ama buradan söyleyeyim bari, “ablacım, lafımı balla kesenler yüzünden, bugüne kadar kendi cümlelerimi tam olarak duyamadım ki, sesimin kimin sesine benzediğini anlayayım.”
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.