Dolar 34,9465
Euro 36,7977
Altın 2.999,53
BİST 10.043,54
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 8°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
8°C
Az Bulutlu
Cts 10°C
Paz 9°C
Pts 12°C
Sal 13°C

O KUŞUN ADI  LEYLEK  

1 Kasım 2023 09:56

İnsan doğar, yürür, gelişir, ergenlik çağına  erişir, orta yaşa gelir ve yavaş yavaş yaşlanır. Bu süreçte  okula gider, okuma ve yazma öğrenir. Belirli bir kültür olgunluğuna  erişince, meslek edinme ve  yarınlarında söz sahibi olma  güdüsüyle yüksek  öğrenim kurumlarının bulunduğu  büyükşehirlere gider. Becerisine, yeteneğine, istemine göre kişi ya bir doktor, mühendis, öğretmen, hukukçu ya da başka gruptan bir mesleğin sahibi  olur.

Eğitimini   yeteneğine, çalışmasına ve ailesinin desteğine göre kısa ya da uzun bir sürede tamamlar. Aile, öğrenime başladığı günden itibaren okulundan mezun oluncaya kadar  geçen süreçte çocuğunun okul  masraflarını karşılar, harçlığını verir; yemez, içmez desteğini  kesmez, küsmez, kızmaz hiçbir  zaman onların  eğitimini sürdürmesine kol kanat germekten vazgeçmez. Paraya  ihtiyaçları olduğunda, sıkıntı içinde olsalar bile  hiçbir zaman  “Paramız  yok, sana  para  gönderemeyiz” demez.

Üniversiteyi bitirdikten sonra kişi mesleğiyle ilgili bir kurumda göreve başlar. Görevine başladığı yıllarda doğal olarak biyolojik, fizyolojik olarak gençtir. Düşünceleri, hayalleri, ideolojileri de gençtir. Zihnen yıpranmamış, yıpratılmamıştır. Olumsuzluk, kayırmacılık, itilmişlik darbesi henüz yememiştir. Ülkenin her karış toprağında şevkle çalışma hevesi,  hizmet etme azmi vardır; yüreği de hizmet aşkı ile dolup taşmaktadır.

Genç, eğitimini ve öğrenimini tamamladıktan sonra veya bir zaman geçtikten  sonra nişanlanır, evlenir. Bir süre sonra da çocukları olur. Genç babanın ve genç annenin işleri bundan  sonra gün geçtikçe çoğalır, çocukları büyüdükçe masraf  kapıları  açıldıkça açılır; geçinme hayli  zorlaşır. Tam bu noktada büyük babalar ve büyük anneler imdatlarına yetişerek çocuklarına destek olmaya çalışırlar. Büyük babalar ve büyük anneler görevlerini ifa etme sürecinde, sevinçleri de inanın doruklara ulaşır. Gözlerini de çocuklarının torunlarının  gözlerinden ıramazlar (ayırmazlar) ve ellerinde avuçlarında ne varsa çocuklarının torunlarının  yollarına  harcamaktan kaçınmazlar.

Günler ayları, yıllar yılları kovalar ve zaman  çabucak  geçer gider. Kimse zamanın ne zaman geçtiğini anlamaz. Bu süreçte büyük babaların,  büyük annelerin saçları ağarmaya, yüzlerindeki kırışıklar artmaya başlar, fiziksel biyolojik güçleri azalır. Kendilerine güvenleri azalır ama beklentileri çoğalır, toprağa bağlanma isteği de artar, çocuklarına  torunlarına da bağımlılığı da  artar. Bu olumsuz değişimin doğanın kuralı olduğunu  bildikleri halde ebeveynler  nedense yaşlandıkça düşüncelerinde, hal ve hareketlerinde olumsuz yönde bir değişim de  başlar. Ama ömürleri  boyu emeği  geçenler üzerinde  sevgi, saygı, empati ve beklentileri artar. Eğer ebeveynlerin  beklentileri istedikleri yönde karşılanmazsa veya kendilerine üstten  bakılırsa, yaşama  sevinçlerini yavaş yavaş  kaybolur  ama yine de çocuklarının  yollarını  gözlemekten geri kalmazlar. Bu düşüncelerin anonim olduğu Hayati İnanç’ın dokunaklı yazılarından da  rahatlıkla anlaşılmaktadır. İnanç’ın ifadesine göre  çocuğunu özleyen  ve görmek isteyen bir yaşlı baba  oğluna:

“Beni yürüyüşe çıkar oğlum, hâlâ güçlü bacaklarım var; yanında yürümek için asla yaşlı hissetmeyeceğim…

Beni evine davet et oğlum.

Hiç olmazsa pazar günleri; bir öğle veya akşam yemeği için.

Sizinle birlikte ve tatmin olmuş hissetmek için.

Benimle sevgiyle konuş oğlum.

Sabırsız olma, sinirlenme; biz yaşlılar, pohpohlanmayı, gülümsemeyi, kucaklanmayı severiz, çocuklar gibiyiz…

Beni hayatından alma, benimle öfkeyle konuşma;

Hâlâ net bir zihnim var, hâlâ geçmişin hatıraları var…

Gel, beni evimde ziyaret et oğlum.

Senden bir şey istemem; sadece senin varlığın bana huzur veriyor. Hayatım boyunca sana aşkla bakmaya devam edeceğim.

Beni üzgün ve yalnız bırakma, bana yorgunum diye yat deme oğlum. Gözlerinin içine bakıyorum. Susma benimle konuş. Çok anlamlı cümleler kurmak zorunda değilsin. Sadece benimle konuş. Sesini hâlâ duyabiliyorken  yanıma gel bekliyorum oğlum ‘’ der.

Yaşlı  baba duygularında  haklı… Bütün ebeveynler de  aynı  duygularla  ve  düşüncelerle, çocuklarının  yollarını  sabahtan akşama kadar gözler-dururlar. Birisi kapılarını çaldığında “Bizimkiler  gelmiştir‘’ diye umutla kapıya koşarlar ama onların olmadığını görünce de üzülürler.

Diyelim ki bir zaman sonra ziyaretinize geldiler, doğruca  oturma  odasındaki eskiden de oturmuş olduğu koltuklara otururlar. Biraz sohbet ettikten sonra size ‘’Vaktimiz yok hemen gideceğiz‘’ diyerek zamanlarının  olmadığını, işlerinin çok olduğunu  söylerler  veya hissettirirler. Ardından da  hiç görmemiş  gibi akıllı telefonlarına  sarılıp vakitlerini ebeveynleri yerine,  ellerindeki telefonlarıyla geçirirler. Eğer onlara “Bir lafın belini bükelim, hasbihal edelim” derseniz veya  geçmişinizle ilgili  anılarınızı anlatmaya  kalkışırsanız, sizi dinler  gibi  yaparlar ama dinlemezler. Yemek yemek isterlerse yerler, yemek istemezlerse ısrar etseniz de yemezler. Biraz sonra “Gitmemiz gerek, işimiz var” diyerek sizlere veda ederler. Akılları sıra görevlerini yerine getirmenin mutluluğuyla yanınızdan  ayrılırlar.

Siz günlerdir  yollarını  gözlediğiniz   oğlunuzla, gelininizle, torununuzla konuşmak  istediğinizde; konular eğer  kendilerinin düşündükleri içerikte ve tarzda olmazsa, konuşmalarınız  yanlarında  fazla bir rağbet  görmez. Ebeveynlere önerim: Onlarla suya  sabuna dokunmadan sohbet  ediniz; değilse  görüşleriniz, düşünceleriniz ya da  mantaliteniz güncelliğini yitirmiş  bir öğe gibi yapayalnız kalır.  Onların doğruları hep doğrudur; sizlerin doğruları  ise onlara  göre yanlıştır. Elbette  ebeveynler olarak  bizler de sütten çıkmış “ak kaşık” değiliz. Mutlaka yanlışlarımız, kusurlarımız vardır ama çocuklarımızın  bizlerin yapmış olduğu hataları  güler yüzle ve sabırla karşılayarak incitmeden düzeltmeleri, kucaklamaları gerekir.İşte ben bu konuda ebeveynlere sevdiklerinizle yüz göz olmamanız için “Sevilmeyi bekleme sonra üzülürsün, Sev seve bildiğin kadar kendini mutlu edesin’’ diyorum.

Gelin size bu duygularla, beklentilerle örtüşen “baba ile oğul arasında geçen bir leylek hikayesinden” söz edeyim: ’Bir gün baba ile oğul tarlaya çift sürmeye giderler. Çocuk hayatında ilk kez koca kanatlı bir kuş görür ve babasına:  “Havada uçan şu kuşun adı  ne baba?” diye sorar. Babası da  oğluna ‘’O kuşun adı leylek, oğlum’’ der. Çocuk biraz  sonra sorduğu soruyu unutur babasına yeniden aynı  soruyu sorar. Babası “O kuşun adı leylek, oğlum ‘’der. Çocuk bu ya, unutur ve aynı soruyu  babasına bir daha sorar.  O da   “Leylek oğlum” der. Çocuk akşam evlerine geri dönünceye  kadar aynı soruyu tekrar tekrar  sorar. Babası da oğluna her defasında  kızmadan “O kuşun adı ‘leylek’ oğlum”  der. Zaman geçer, çocuğu büyür, yetişir ve koca adam olur. Baba oğul  aynı tarlaya çift  sürmeye gider. Çocuk yıllar geçtiği  için babasına çocuk yaşındaki sorduğu soruyu unutur. Bu kez  babası oğluna: “‘Oğlum,  havada uçan şu kuşun adı ne?‘’ diye sorar. Oğul  da babasına: “Baba, onun adı leylek’’ diye cevap verir. Baba birkaç dakika  sonra oğluna yeniden: ‘’Havada uçan kuşun adı ne oğlum?’’ diye sorar. Oğul  babasına: ‘’Baba bir az önce sana ‘leylek’ demiştim  ya ‘’diyerek sert bir üslupla, kızarak ve azarlayarak cevap verir. Baba oğluna: “Oğlum bu soruyu  bana yıllar önce sen hatta bu tarlada defalarca sormuştun,  ben de her defasında sana  kızmadan, sinirlenmeden, ‘O kuş leylek oğlum’ diye  cevap vermiştim.  Sen aynı olgunluğu  bana  gösteremedin’’ der ve baba üzülür. Babalardaki olgunluk  ve anlayış nire?, çocuklardaki anlayış nire?

Oysa çocukları bilmezler ki, ‘’Dünyada baba gibi, anne gibi karşılık beklemeyen ne bir arkadaş, ne  bir dost, ne de  bir yar bulunur’’. Dediğimizi onlarda birgün anlarlar ama o zaman da vakit  geçmiş olur Ne diyelim, Allah, çocuklarımızın ve torunlarımızın ömürlerini uzun etsin eksikliklerini göstermesin.


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
Haberler