Dolar 32,2081
Euro 34,8604
Altın 2.444,95
BİST 10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 15°C
Hafif Yağmurlu
Tekirdağ
15°C
Hafif Yağmurlu
Pts 17°C
Sal 17°C
Çar 18°C
Per 18°C

SIRILSIKLAM (ll)

13 Eylül 2023 11:57
A+
A-

Eniştesi daha sıcakkanlı davrandı. “Gel kaynım, otur şöyle” diyerek, kendi sandalyesini verdi. “Kabanını çıkar, sandalyeye as. Ayakkabıların da ıslanmış. Böyle hastalanırsın. Hepsini çıkar, sobanın yanına bırak. Ben sobaya birkaç odun daha atayım, hemen kurusunlar” dedi.

Islanan kıyafetlerini kuruturken, verilen havluyla saçlarındaki ıslaklığı aldı. Bir masa üzerine bıraktığı çantasının fermuarını açıp, fotoğraf makinası ile diğer eşyalarının neminin gitmesini sağladı. Bu arada acıkan karnını doyurdu.

Lokantaya gelen müşterilerle ilgilenirken, arada bir yanına gelip, sohbet eden ağabeyleri ile eniştesine neden orada bulunduğunu anlattı. Eniştesi, “Kul hakkını yiyen, başkalarına haksızlık yapanların peşini bırakma kaynım” dedi.

Büyük ağabeyi, “Anam seni bu şekilde görse çok üzülürdü. İstersen yanına bir uğra. Özlemiştir” dedi.

“Arabam olsa giderdim ama bugün dönmek zorundayım. Selamımı söylersiniz. Zaten yakında çocuklarla birlikte ziyaretine geleceğim. O zaman görüşürüz” dedi.

Lokantada bir saat kadar kaldı. Dinlenmişti. İçerisi sıcaktı. Eski günleri anımsadı. Lise yıllarında bu lokantada geceli gündüzlü çalışırdı. Hiç tatil yaptığını hatırlamıyordu. Okul kapanır kapanmaz, lokantada işe başlar, yaz boyunca koştururdu. Yapmadığı iş yoktu. Komilikten, valeliğe, fırıncılıktan, kebapçılığa kadar her işe yetişiyordu.

Büyük ağabeyi, nerede adam eksilse, kim kaytarsa, kim işe gelmese onun yerine hemen en küçük kardeşini görevlendirirdi. Joker gibiydi. Okul arkadaşlarının çoğu üç ay tatil yaparken, kendisi zor şartlarda çalışarak kazandığı parayla okul masraflarını karşılardı. “Hey gidi günler. Nereden nereye..” dedi, oturduğu masadan kalktı.

Eniştesi sobanın yanında ayakta durmuş, üşüyen ellerini ısıtıyordu. “Gidiyor musun kaynım?” diye sordu.

“Gideyim enişte. Yolum uzun. Ablama, çocuklara çok selam söyle” dedi.

Yağmur tamamen kesilmiş, güneş çıkmıştı. Kış güneşi, parlaktı ancak, ısıtmıyordu. Neyse ki ıslanan kabanıyla ayakkabısı tamamen kurumuştu. Çantasını ve şemsiyesini aldı, vedalaşıp, lokantadan ayrıldı. Akşam olmadan dönmeliydi.

***

İki gün önce

Okul müdürüyle, öğretim üyesi olduğu fakültenin önünde, ayakta konuşuyordu. Hoca, sol elinde tuttuğu kitapları göğsüne yaslamış, sağ elini pantolonunun cebine sokmuştu. Gergin ve tedirgin olduğu hissediliyordu.

“Hocam zamanınız varsa, sizinle biraz özel konuşmak istiyorum. Bir konuda bilginize ihtiyacım var” dedi.

Profesör, konunun ne olduğunu sordu. Aslında biliyordu ama bilmezlikten geliyordu.

“Müdürü olduğunuz yüksekokulda çalışan bazı personelin maaşı eksik yatıyormuş. Bu konuda beni arayan kişiler, sizden bilgi alabileceğimi söyledi.”

Profesör, fakültede ders verirken, aynı zamanda komşu vilayetin ilçelerinden birindeki yüksekokulun müdürlüğünü de yapıyordu. Yüksekokul da aynı üniversiteye bağlıydı. Haftanın belli günlerinde fakültede ders veriyor, geri kalan zamanını yüksekokulda geçiriyordu. Arada yüz kilometre mesafe vardı. Devamlı gidip geliyordu. Yaptığı iş kolay olmasa da bu görevi uzun süreden beri yürütüyordu.

Profesör işi yokuşa sürdü. Bilgi vermek için gazeteciyi odasına davet etmek yerine, “şuan işim var. Cuma günü okulda olacağım, oraya gelirsen konuşuruz” dedi. O gün çarşambaydı. Yani “bir gün sonra buluşalım” diyordu. Ama yüz kilometre uzağa çağırıyordu.

Gazeteci, ucundan tuttuğu işi kolay bırakan biri değildi. O güne kadar sonunu getirmediği olay, tamamlamadığı haber pek olmamıştı. Bu işin peşini de bırakacak gibi görünmüyordu.

“Olur Hocam” dedi. “Perşembe günü okulda görüşürüz.”

Profesör, dersi olduğunu söyleyip, aceleci bir tavırla gazetecinin elini bile sıkmadan, arkasındaki binanın merdivenlerine yöneldi. Gazeteci bir süre profesörün arkasından baktı. Sezgilerine güveniyordu. Profesörün tavrı da doğru yolda olduğunun işaretiydi. Ancak aldığı duyumun doğru ve objektif bir habere dönüşmesi için gerekli bilgi ve belgeleri de elde etmesi gerekiyordu.

Doğru ve eksiksiz bir haber için olayın kahramanlarının görüşleri ve iddiaların da kayıtlı olarak elinde bulunması, kendini sağlama alması açısından önemliydi. Çünkü bu tür işlerin sonunda mahkemeye düşmek, tazminat ödemek de vardı. Bu nedenle işin sonunu ta başından hesap etmeli, adımlarını ona göre atmalıydı. Aceleyle yayınlanan bir haber başına iş açabilirdi.

(sürecek)


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR