Dolar 32,2081
Euro 34,8604
Altın 2.444,95
BİST 10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 15°C
Hafif Yağmurlu
Tekirdağ
15°C
Hafif Yağmurlu
Pts 17°C
Sal 17°C
Çar 18°C
Per 19°C

YAVRU KAPLUMBAĞA (lll)

16 Ekim 2023 13:25
A+
A-

Barınak sağlam olmuştu. Bu kez kaçamaz diye düşünüyorduk. Ancak yanıldığımızı anlamak uzun sürmedi. Abuzer yine kaçtı.

Barınaktan çıktığı yeri incelediğimde; iki çıtanın kenara doğru itildiğini ve arada boşluk yaratıldığını gördüm. Ama boşluk Abuzer’in çıkabileceği kadar geniş değildi. Şaşırdım. Acaba komşu çocuklarından biri mi aldı diye düşündüm.

Abuzer’i bulmak bu kez uzun sürdü. Ortalarda yoktu. Tam ümidi kesmişken akşam eve geldiğimde Can müjdeyi verdi;

“Babacığım, Abuzer bulundu.”

“Nerede buldunuz?”

“Bahçenin öteki ucuna kadar gitmiş. Duvar kenarında duruyordu.”

Bahçenin öteki ucu elli metre kadar vardı. Oldukça uzağa gitmişti. Neyse ki bahçe yüksek duvarlarla çevriliydi de dışarıya çıkamıyordu.

Abuzer’i yeniden barınağına bıraktık. Çıtaları biraz daha sağlamlaştırıp, aralarına birkaç tane daha yerleştirerek, sıklaştırdık. Ancak daha barınağa ayak basar basmaz yeniden kaçmayı denedi.

Nasıl kaçtığını anlamak için onu izlemeye karar verdim. Merak etmiştim, küçücük boyuyla, o çıtaları nasıl deviriyordu.

Çocuklarla birlikte uzaktan izlemeye başladık. Yanında olursak kaçmaya teşebbüs etmez diye düşünüyorduk.

Önce barınağı çepeçevre dolaştı. Ve kendine göre en uygun yeri seçti. Kafası girebilecek kadar bir aralık buldu. Sonra ayaklarını çıkarıp, o aralığa soktu.

Hayret on santimetre kadar uzunluğundaki ayakları neredeyse iki katı uzamıştı.

Öndeki iki ayağını çıtaların arasına sokup, iki yana doğru itmeye başladı. Sonra vücudunu yan döndürüp, bu aralıktan kaymak istedi. Tam çıkacağı sırada yakaladım. Firar teşebbüs aşamasında kalmıştı.

Demek ki bu şekilde kaçıyordu. O zaman önlem almalıydık. Çocuklara büyük taşlar toplamalarını söyledim. Taşları çıtaların ön tarafına üst üste dizdik. Taşlar Abuzer’den büyüktü. Ayakları yetmeyecek kadar yüksekti.

“Hadi şimdi de kaç Abuzer efendi!”, diyerek barınağa bıraktım. Artık iş inada binmişti.

Abuzer firar etmek, ben de ettirmemek için çaba harcıyordum. İki gün barınaktan çıkamadı.

Dolaşması için barınaktan alıp bahçeye bırakıyor, otların üzerinde biraz gezinmesine fırsat veriyorduk. Bu arada çimleri ve bahçedeki otları nasıl yediğini izliyorduk.

Öyle güzel ot yiyişi vardı ki. Dişleri aynı testere gibiydi. Kırt kırt kesiyordu otları. Sanki çim biçme makinesiydi. Bize de alıştığı için çekinmiyordu karnını doyururken.

Biz de ona ısınmıştık. Elime alıyor, başını parmağımla okşuyordum. O da artık başını içeriye çekmiyordu. Sanki hoşuna gidiyordu başını okşamam. Gülüyor gibi bakıyordu.

Can da alışmıştı ona. Eskisi kadar uzak durmuyordu. Hatta eline bile alıyordu.

Ama Abuzer özgürlüğüne düşkündü. Taş ve çıtalardan yaptığımız barınaktan da kaçtı. Kaçtığı yeri inceledim. Tırmanarak çıkmıştı. Ama inat bu ya; bahçenin dört bir tarafını karış karış aradık ve bulduk. Hem de bir deliğin içinde.

Duvarda bir delik bulmuş ve iyice içine girmişti. Kendini öyle kamufle etmişti ki, uzaktan bakınca kesinlikle anlaşılmıyordu orada olduğu. Dikkatli bakınca görmüştüm.

Çekip çıkarırken de, oldukça direnmişti. Sanki tırnaklarıyla bir yere tutunuyordu.

Barınağa bırakırken,

“Eğer bir kez daha kaçarsan kesinlikle aramayacağım seni” dedim. “Yeter artık.”

Bırakır bırakmaz yine kaçtığı yere saldırdı. Tırnaklarıyla taşlara öyle tutunuyordu ki, değme dağcılara taş çıkarırdı.

Arka ayaklarını yere destek olarak veriyor, kendini ileri doğru itiyordu. Ön ayaklarını da bulduğu çıkıntıya geçirip, kendini yukarıya çekiyordu.

İşte o zaman anlamıştım ki doğa çok acımasızdı ve yabani hayvanlar da tüm yaşamları boyunca doğayla mücadele ederek, zor koşullarda hayatta kalmasını öğreniyorlardı.

Abuzer düştüğünde ters durunca, kendiliğinden düzelebiliyordu. Oysa bize kaplumbağalar ters düşerse dönemez, ölür, diye öğretmişlerdi. Ancak gerçek hiç de öyle değildi. Abuzer düzelebiliyordu. Ayakları o kadar güçlüydü ki, her işe yarıyordu.

Abuzer’i çok sevmiştik. Bizden biri olmuştu. Oturduğumuz sitedeki herkes onu tanıyordu artık. Hatta telefonla arayan tanıdıklarımız,

“Abuzer nasıl?”, diye soruyordu.

Ama Abuzer bir gün bizi tamamen terk edip gitti. Bir daha da gelmedi.

Aramayacağımı söylediğim halde tüm çoluk çocuk, komşu çocuklarıyla birlikte bahçeyi karış karış taradık ama bulamadık.

Abuzer karar vermişti ve çok uzaklara gitmişti. Anladım ki onu hiçbir şey kapalı yerde tutamayacaktı. Biz de tutamamıştık.

Barınağını bozduk. Onu artık aramamaya karar verdik. Kendiliğinden gelse bile barınağa koymayacaktık. Ama o gelmedi. Yalnızca adı hatıra olarak kaldı.

(Bitti)

 


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR